Web Tasarım Ankara

15 TEMMUZ 2016: HALKIN TETİKÇİ MAŞA ASKERE “DARBE” GÜNÜDÜR

 

Adem Çaylak

ademcaylak@gmail.com

04.08.2016

 

Osmanlı’yı içine alacak şekilde Türkiye’nin siyasi hayatı, neredeyse darbeler ve darbelerin şekillendirdiği siyasetin tarihidir. Bu tarih, saray darbesinden komitacı darbeye, askeri darbeden hükümet darbesine kadar pek çok darbe çeşitleri görmüştür. Bu darbelerin her birisinde, asker ve onların siyasi/sivil uzantıları, halka ve vatandaşa darbe yaparak siyasal ve toplumsal hayat üzerinde askeri vesayet rejimi ihdas etmiştir.

 

Darbeler tarihinde 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, önceki darbelerden tamamen farklı bir karakteri haiz olarak tarihe geçmiştir. İngiliz stratejik aklı, Amerikan planlaması ve yıllardır kucaklarında büyüterek zamanı gelince tarlaya sürülen “dinci ajan” Fethullah Gülen’in Hizmet”kar” tetikçi ve maşa askerleri ve onların işbirlikçilerinin uygulaması ile devreye sokulan darbe girişimi, çoğunluğu “baldırıçıplar”dan oluşan halk kesimlerinin sivil ve toplumsal direniş ve mücadele ruhu ile karşılaşmış ve toplum kesimleri sonucu ne olursa olsun, gücü yetse de yetmese de darbeye karşı aktif bir irade ortaya koyarak, darbeyi püskürtme cesareti göstermiştir. Darbeye karşı direniş gösteren polis ve emniyet güçlerinin önünde, meydan ve sokağa çıkan tankların önüne pervasızca kendini atan ve askerin açtığı ateşin karşısında sivil direniş gösteren sıradan halk kesimleri, kökü dışarda tezgahlanan ve tetikçi hizmet”kar”lar çete üyesi ya da gönüllüsü orduya “halk darbe”si ile cevap vermiştir. Başka bir deyişle 15 Temmuz 2016 tarihi, Türkiye’de esas darbeyi askerin değil, askerin de içinden çıktığı “halk”ın yapabileceğini gösterdiği, cuntacı ve vesayetçi askere halkın “karşı darbe” ile cevap verdiği gündür.

 

15 Temmuz 2015 akşamı, derin ABD planlı/güdümlü, tetikçi ve darbeci çakallar sürüsü hizmet”kar” askerler ile işbirlikçileri eli ile köprüler, havaalanları, Meclis, kamu binalarının işgal edilmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkisiz hale getirilmek istenmesi, sivil ya da emniyet güçleri ayırmaksızın halkın havadan ve karadan ateş bombardımanına tutulması karşısında, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiye’nin şehir merkezlerinde farklı dünya görüşü, yaşam tarzı ve etnik kimliğe sahip toplum kesimleri ve özellikle “baldırıçıplar”, darbeyi püskürtmeye çabalayan emniyet ve polis güçleri ile darbeci askerin arasına dalarak tarihe geçecek sivil bir direniş örneği sergilemiştir.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, darbeye karşı meydanlara çıkın uyarısından önce bile meydanlara akın eden halk kesiminin daha çok varoşlarda yaşayan, gelir ve eğitim seviyesi düşük, gözünü budaktan sakınmayan ve iktidar nimetlerinden en az yararlanan geleneksel anlamda dindar ve muhafazakar toplum kesimlerinden olması, “baldırıçıplak ve sıradan” halkın,  Türkiye’de siyasete ayar vermek isteyen tetikçi güçlere ve askeri darbeye karşı ne kadar hassas bir psikolojide ve çizgide olduğunun göstergesidir. Sosyolojik olarak halkın en alt kesimlerinin dahi, siyasete “ayar” verilmesi gerekiyorsa, onu da ben veririm mesajını, Türkiye’yi siyaset dışı dizayn etmek isteyen harici ve dahili tüm darbeci, tetikçi ve çeteci güçlere karşı gösterme kararlılığı bakımından da 15 Temmuz gününün ayrı bir değeri vardır. Bir başka açıdan 15 Temmuz 2016 iradesi, artık “tek parti” dönemi, “Bu ülkeye Komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” tarzında siyaseti tepeden güç, darbe ya da baskı ile inşa hareketlerine, halkın prim ve geçit vermeyeceğinin de bir karinesi olarak da tarihe geçmiştir.

 

15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin Türkiye’nin siyasi tarihindeki tüm askeri müdahale ve darbelerden çok farklı bir yönü daha vardır. Tarihteki tüm darbelerde, askerin “hükümet darbe”si üzerinden siyasete ayar verme ve siyaseti vesayet altına alma girişimi söz konusu iken, 15 Temmuz  2016’da Hizmetkar tetikçi asker ve onların işbirlikçileri, siyaseti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “esir” altına almak istemesinin yanında, sivil, kadın ve çoluk çocuk demeden “halkını bombayarak ve kurşun yağmuruna tutarak” sonuca gitmek ve ülkeyi işgal etmek istemiştir. Halkın bombalanması, kurşunlanması, Meclis ve kamu binalarıyla köprüler ve havameydanlarının işgal edilmek istenmesi, 15 Temmuz 2016 derbe kalkışmasının, basit bir darbeden çok, cani bir işgal ordusunun vatanı ve ülkeyi teslim alma ve efendilerine teslim etme psikolojik travmasının bir ürünü olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Başka bir deyişle Türkiye’nin tarihinde ilk defa asker, içinden çıktığı halkını bombalayarak, kurşunlayarak bir işgal ordusu gibi hareket ederek, siyaseti ve tüm toplumu “esir” almak istemiştir. Sadece siyasal açıdan değil, toplumun tüm kesiminin, kendisini bombalayan ve kurşunlayan maşa ve tetikçi Hizmet”kar” maşa askere tepkisi ve “darbe”si büyük olmuştur.  

 

“Baldırı çıplak ve sıradan” toplum kesimlerinin darbeci ve tetikçi askere “had bildirme” cesaret ve kararlılığında bir direniş ruhu gösterdiği 15 Temmuz 2016 tarihi, eğer yeteri kadar idrak edilir ve değerlendirilirse, Türkiye siyasi hayatında bir kırılma ve dönüm noktası olabilecektir. Türkiye’nin siyasi ve toplumsal tarihinin tüm darbe ve darbe girişimlerinde sessiz, edilgen, etkisiz ve susturulmuş bir figür haline getirilen halk kesimleri, ilk defa 15 Temmuz 2016 günündeki darbe girişimi karşısında, insani, toplumsal ve siyasi aktif bir rol alarak meydanlara çıkmış ve artık bu ülkede darbelerin öyle kolay kolay gerçekleştirilemeyeceği mesajını, bundan sonraki süreçte gerçekleştirilmek istense bile çok kanların akması pahasına buna geçit verilmeyeceğini, darbeci ve tetikçi ordu mensupları ile onların ardındaki dış ve iç güçlere açık açık deklare etmiştir.

 

15 Temmuz 2016 günü ve sonrasında darbeci askere karşı verilen sivil ve toplumsal direniş ruhu, devletin ve dipçiğin baskısı altında yıllardır ezilen, sesini çıkaramayan ve korkan  toplum kesimlerinin kendine güven ve mücadele azmini beraberinde getirmiştir. Bir başka açıdan 15 Temmuz 2016 tarihi, sonucunu değiştirip değiştirmeyeceğine bakmaksızın halkın cesaret ve kararlılıkla her türden darbeye karşı aktif bir duruş sergileme potansiyelini de açığa çıkarmıştır.

 

Tüm bunların yanında 15 Temmuz 2016 tarihli, satılık ve Hizmetkar asker ve onların işbirlikçisi askerin darbe girişimine karşı duruş sergileyen “halkın darbesi”, bir başka gerçeği daha açığa çıkarmıştır. Dış güçlerin tetikçisi askere had bildiren halk kesimleri, 15 Temmuz 2016’de gerçekleştirilmek istenen kirli ve işgalci darbe girişimine kadar bilerek ya da bilmeyerek “uyuyan”, böylesi bir hareketliliği bilerek ya da bilmeyerek tespit etmeyen, gerekli önlemleri almayan iktidar ve istihbarat yetkilileri ile 17-25 Aralık’tan sonra bile, yıllar önceden beri tüm uyarılarımıza rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ciddiye alması dışında, tetikçi Hizmetkar çetenin bürokrasi, siyaset, ordu, yargı, üniversite, medya gibi sivil ve resmi ayakları konusunda gereken hassasiyeti göstermeyen ve önlem almayan iktidar yetkililerine karşı da “ciddi bir uyarıda” bulunmuştur. 15 Temmuz 2016 günü ve sonrasında halk, ülkenin ve vatanın vücuduna bir kene gibi “SIZ”mış, “zehirli sarmaşık” gibi tüm toplum kesimlerini madden ve manen zehirlemiş, kendisinden olmayan toplum kesimlerini bile kendi “suç” ve “kötülüklerine” bulaştırmış ve alet etmiş kökü dışarda yönetilen ve ne yazık ki 50 yıla yakındır devlet ve iktidarın en tepesindekiler tarafından korunarak ve kollanarak bu güne getirilmiş ve başında “dinci ajan” Fethullah Gülen’in olduğu “Deccal’ın uşaklığını yapan bir terörist çete harekete el koyma iradesi göstermiştir.

 

Bu bakımdan, böylesi bir çete hareketin derin İngiliz aklı ve Amerikan planlaması ile tarlaya sürülmesi ve halkını bombayalarak ve kurşunlayarak darbe yapacak noktaya gelmesinde, bu ülkede 50 yıla yakındır devlet ve iktidarın en tepesinde bulunanların vebali büyüktür. Lütfen kimse “akkaşık” misali kendini temizlemeye kalkışmasın. Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak tarihe geçen, aslına bakılırsa bize göre, terörün de ötesinde, dünyevi maddi çıkarların Tanrısallığına soyunan uluslararası güçlerin, bir yeryüzü cenneti kurma vaadiyle “kutsal ve aşkınsal dünyevilik” içre bir maneviyat sömürücüsü pozisyonunda “Deccal’in işgal ordusu” haline gelen bir “tetikçi taşeron” çakallar sürüsü ve çetesi olan bu harekete karşı, devletin bu darbe girişimine kadar ciddi ve kararlı bir önlem almaması hatta büyütmesi, yardım ve yataklık etmesi manidardır.

 

Aslına bakılırsa devlet ve iktidarların ektiği zehirli tohum, halkın bombalanarak ve kurşunlanarak biçilmesiyle bitirilmek istenmektedir. Devlet ve iktidarların ektiği tohumun cezasının, vatandaşa “ölerek” ödetilmeye kalkışılması karşısında halk, vebali ve sorumluluğu büyük devlet ve iktidarlara karşı, tetikçi darbeye dur diyerek ve “karşı darbe” göstererek, sizin başımıza bela ettiğiniz bu çete hareketi, siz gerekli önlemleri almayarak bitirmediniz ancak biz bitireceğiz deme cesaretinde sivil direniş göstermektedir. Bu bakımdan, halkın 15 Temmuz 2016 tarihli “karşı darbe”si, bugüne kadar bu hareketi ülkeye, vatana ve halka bela eden devlet ve iktidar yetkililerini olduğu kadar, Cumhurbaşkanı ve cari iktidarın durumunu kurtarmaya yönelik bir işlevi de olmuştur. 15 Temmuz 2016 tarihli “halk darbesi”, Cumhurbaşkanı ve iktidara yönelik olarak, lütfen gözününüz önüne bakınız, gereken önlemi alınız, suçlu ile suçsuzu iyi ayırt ediniz, “tetikçi karga”yı beslemeyiniz, yoksa gözünüzü oyar diyerek, bu son olsun, her zaman biz sizi kurtaramayız mesajı vermiştir. Umarım iktidar ve yetkililer tarafından halkın verdiği bu mesaj iyi anlaşılmıştır.

 

Ancak hala tehlike geçmiş değildir. Yıllar önceki yazılarımda da belirttiğim üzere Türkiye’de devlet, urlanmış ve kirlenmiş bağırsaklarını temizlemekte ve kan tazelemekte mahirdir. Nasıl ki devlet ve Ak Parti iktidarı, yıllar önce Ergenekon ve Balyoz’la kirlenen urlarını sözüm ona FERGENEKON mahareti ile temizlemek istemiş ve büyük bir yanlışın içine çekilmişse, bugün de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti iktidarı, Deccal’in uşaklığını yapan Hizmetkar çeteyi temizlemek ve tasfiye etmek adına, aynı derin eller tarafından yönetilen ya da onlarla işbirliği içinde olan ERGENEKON gibi farklı derin yapıların tuzak ve girdabına çekilmektedir. Başka bir deyişle toplum kesimleri, devlet ve iktidarların başa bela ettiği bir kangrenden kurtulayım derken, başka bir musibetin içine çekilmesi tehlikesi altındadır.

 

15 Temmuz 2016 tarihli tetikçi darbecileri emniyet güçleri ile birlikte püskürten halkın cesaretiyle bizler, cunta ya da değil, böylesi bir kalkışmanın ordunun emir komuta zinciri dikkate alınmadan gerçekleşmeyeceğinin, gerçekleşse bile ortada bir sürü soru işareti olduğunun farkındalığı ile darbeye karışanlara karşı gerekli en sert tedbirlerin alınması yanında, darbe girişiminden bilerek ya da bilmeyerek haberi olmayan, önceden hareketliliği görüp önlem alamayan ya da almayan MİT ve başkanı dahil olmak üzere, genelkurmay başkanı ve tüm kuvvet komutanlarının, göreve devam etmeleri kararının ya da “dere geçerken at değiştirilmez” sözünün yerinde olmadığını, dereyi geçerken at değiştir(e)meyenlerin, deredeki “katır”ın darbesine maruz kalabilme tehlikesi içinde olunacağının bilinciyle hareket edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Aksi taktirde, “başarısızlık” üzerine planlandığı iddia edilen ya da Erdoğan’ın talimati ile emniyet güçleri ve halkın direnişi ve mücadelesi engellenen darbe girişiminin, bu vesileyle sessiz ve derinden ete kemiğe bürünme tehlikesi bulunmaktadır.    

 

15 Temmuz 2016 tarihli “halk darbesi”nden sonra tetikçi Hizmet”kar” çeteyi devlet kurumlarından temizlemek ve tasfiye etmek adına 21 Temmuz 2016 tarihli OHAL yasasıyla başlayan süreçte, ortalık toz duman halindedir. Şu an olumlu gelişmelere rağmen, hala “at”ın önünde “et”, “it”in önünde “ot” vardır. Yani atın izi, itin izine karışma tehlikesi vardır. Tetikçi Hizmetkar çete üyelerinin görünen yüzleri bürokrasi, yargı, ordu, üniversite ve medyadan tasfiye edilirken, “çok eşli” ve “binbir kılıklı” bukalemin ahtapotlarının pek çoğu ya da onlarla geçmişte işbirliği ve dayanışma içinde olan pek çokları, hala farklı kimliklerle kurumlarda cirit atabilmekte hatta kurumlarda yürütülen hizmetkar çete tasfiye hareketinin komisyonların da bile rol alabilmektedir.

 

Sorarım size, kurumlarda bu kadar tetikçi ve darbeci Hizmetkar çete üyeleri, bağlılıları ve sempatizanları tasfiye edilirken, bunları bu hale getiren hatta 17-25 Aralık operasyon ve darbesi olmasına rağmen o günden beri onları koruyan, kolluyan ve onlarla her türlü çıkar işbirlikleri kuran üst düzey siyasetçi ve bürokratlara yönelik neden hiç bir açığa alma, tasfiye ve hesap sorma ameliyesine girilememektedir. Bırakın bunu, tetikçi Hizmetkar çete üyelerinin görünün yüzleri kurumlarda tasfiye edilirken, görünmeyenleri gizlenirken, belki de, gelecekte kurulması öngörülen siyasi öz için “sorunlu” olabileceği düşünülen ve asla kat’a Hizmetkar şebekeden olmayan, onlarla her daim uyanık ve kararlı mücadelesini yürüten farklı İslami gruptan olan ya da bireysel dindar ya da seküler masum kişilerin de bu toz duman bulutunda açığa alınma ve tasfiye edilmesi tehlikesi bulunmaktadır. Başka bir deyişle devlet içinde, Hizmetkar şebeke dışında, ulusalcı, Kemalist ya da Ergenekoncu bir başka siyasi öz, bu karışıklıkta Erdoğan güç ve kudretini ayartıp kullanarak, kendi “sessiz darbe”lerini gerçekleştiriyor olmasın?

 

Meydanı “Akkurtların” kapladığı, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimine karşı göğsünü siper eden “baldırıçıplak ve sıradan halk” kesimleri dışında, bir sergi, şölen, panayır, gösteriş haline gelen Demokrasi meydanlarını daha çok, suçlarını bastırmak isteyen, günahlarını çıkartmak isteyen, gizlediği Hizmetkar üyelik ya da işbirliçiliğini örtbas etmek isteyen ve çektiği “selfi”lerle kendini gösteren ve bunu ileriki kariyer, çıkar ve siyasi hesap ve beklentileri için kullanmak isteyenlerin doldurduğu bir ortamda oldukça rikkatli ve dikkatli hareket edilmelidir. Kurdun da puslu ve tozlu havayı sevdiği düşünüldüğünde, “Akkurtların” ve “Akgösterişçilerin” yeni bir aldanma ve aldatmasına ve bunun üzerinden birilerinin gelecekte kuracakları siyasi öze ilişkin “sessiz, sedasız darbesi”ne karşı uyanık olunmalıdır. Umarım Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişin acısı ve tüm bunların hesabıyla hareket ederek, toplum kesimlerinin yeni bir bedel ödemesine izin vermez. Aksi taktirde, kendisinin en büyük ruhu ve gücü olan halk desteği, yeni bir tuzağın cenderesine düşürülebilir. Bizden söylemesi…          

 

 

  

 

 

 

Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...

Kategori: Âdem Çaylak