Web Tasarım Ankara

Komplo Teorileriyle Uluslararası İlişkileri Açıklamak

 

Ramazan Gözen

rgozen@hotmail.com

27.04.2016

 

Dünyayı sadece gözlemlerimiz değil sahip olduğumuz bir düşünce yapısı yardımıyla anlar, anlamlandırır, yorumlar ve açıklarız. Dinamik bir süreç gelişen bu işlemler, kavramsal ve zihinsel araçlar kullanılarak ve belli doğruların ve/veya yanlışların hükmettiği bir ideoloji ya da idealler seti etrafında oluşur. Böylece oluşan düşünceler insan hayatını şekillendirir. İnsanın dünyayı okuması, anlaması, değerlendirmesi ve şekillendirmesi ideal olarak sahih bilgilere ve teorilere dayalı olması beklenir ve gerekirken, realitede kısmen veya tamamen yapay kaynaklar yardımıyla oluşabiliyor. Bunlardan birincisi uzun çalışmalar, testler ve akademik standartlar çerçevesinde oluşur ki, bunları genelde ilgili kurullarca onaylanmış ve yayınlanmış bilimsek kitap ve makalelerde buluruz. Aslında akademyanın temek amacı, olgulara dayalı bu nitelikteki kavram ve teoriler üretmek veya üretilmiş teoriler kanalıyla yeni olguları anlamaya, ortaya çıkarmaya ve açıklamaya çalışmaktır. Fen bilimlerinden sosyal bilimlere tüm üniversiteler, farklı yol ve yöntemler kullanarak insanın doğayla ve toplumla ilişkisini anlamlandırmaya çalışır.

 

            Bu nitelikleri haiz olmayan daha birçok insanı, toplumu ve doğayı anlama ve açıklama yöntemleri elbette ki vardır. Bunlar arasında en önemlileri din, felsefe, müneccimlik ve benzeri inanç ve düşünce sistemleridir. Bu kategoride olmayan ama özellikle belli zamanlarda ve mekanlarda yaygın olarak ortaya çıkan ve etkili olan komplo teorilerini de hafife almamak gerekir. Zira komplo teorileri de diğer sınıflardaki düşünce sistemleri kadar dünyayı anlama, anlamlandırma, yorumlama ve açıklamada etkili ve hatta yararlı olabilmektedir. Komplo teorisinin tipik ayırıcı özelliği, ispatlanmış ve test edilebilir ya da ilgili alandaki uzmanların konsensüsüyle teyit edilebilecek açıklamalara dayan-ma-masıdır. Elbette ki, tüm teoriler, inanç ve düşünce sistemleri ve hatta akademik teoriler de, tüm muhataplarının kabul ettiği/edeceği ve etmesi beklenen açıklamalar değildir ya da olmayabilir. Her teori, inanç, felsefe ve genel olarak düşünce, muhakkak temel bir sübjektivite ve görecelilik içerir. Bunların hiç biri de yasa değildir. Ancak, tüm bunların, ama özellikle akademyanın ürettiği teorilerin, destekçileri tarafından da muhalifleri tarafından da sağlam/güvenilir bilgi, veri ve kaynağa dayandığı kabul edilir. Bunlar arasındaki makbuliyet farkı, ilgili düşüncelerin yapılarından değil ortaya koyduğu önermelerin ve açıklamaların ikna ediciliğinden dolayıdır. Halbuki komplo teorilerinin en başta veri ve bilgi olmak üzere tüm yapısallığında sorun vardır. Zira komplo teorileri, birbiriyle ilişkisi olmayan veya ispatlanamayacak veriler ve bilgiler arası nedensellik kurarak, en önemlisi de olgulaşmamış olaylar için yapay bir kurgu oluşturulmaya çalışır. Komplo teorilerinin en kritik özelliği, karmaşık olgu ve olaylar hakkında çok kısa, kestirme ve vurucu açıklamalar yaparak kompakt/bütüncül bir düşünceyi hızlı şekilde oluşturma yeteneğine sahip olmasıdır. Dolayısıyla komplo teorileri, akademik teoriler gibi mevut olgular hakkında nitelikli ve derinlemesine araştırma, inceleme ve tartışma yaparak sonuçlar elde etmek yerine, çok hızlı, kestirme, zayıf (hatta yanlış) verilere dayalı yapay nedensellik üzerinden ispat edilemez sonuçlar elde etmeyi tercih eder.

 

            Komplo teorileri normalde her yerde rastlanabileceği ve kullanılabileceği gibi, özellikle geçiş dönemlerinde, karmaşık sorunların olduğu bölgelerde ve eğitim-öğretim ya da akademik çalışmaların makes bulmadığı ülkelerde çok daha yaygın olarak görülür.  Daha somut belirtmek gerekirse, komplo teorileri bilgi/hikmet toplumlarının etkili olmadığı coğrafyalarda, etkili olduğu coğrafyalara göre çok daha yaygın ve etkilidir. Çünkü yoğun kaos, karmaşa ve zorlukların açıklanabilmesi için gerekli girift tarihsel, zihinsel, kümülatif bilgi ve düşünce gibi zahmetli ve zaman alıcı detaylar ile uğraşmak yerine, hızlı ve kolaycı yöntemler ortaya koymak daha çok tercih edilir. Komplo teorilerinin bu tür ortamlarda ortaya çıkmasının ve yaygınlaşmasının üç temel nedeni vardır: Birincisi, sorunlar yumağını üreten kaynakların ve aktörlerin sorumluluğunu ortaya koymak yerine yapay sorumlular icat ederek asıl sorunu ve sorumlusunu gözden kaçırmayı sağlar. İkincisi, gerçek ve somut sorunların anlaşılması, nedenlerinin ortaya konulması çok zahmetli olduğu için, alternatif bir yöntemle sorun geçiştirilmeye çalışılır. Üçüncüsü, komplo teorilerini kullanan muhatapları ikna ve manipüle etmek çok kolaylaşır. Aslında böylece bir toplumsal mühendislik üzerinden sevk ve idare yapılır. Komplo teorilerinin zararlarını açıklamak ise çok kolaydır. Her şeyden önce, mesnetsiz ve asılsız bilgi ve kavramlar kullanılarak gerçek sorunlara yanlış teşhis ve tedaviler üretilerek veya manipüle sorunlar icat edilerek insan ve toplumlar meşgul edilmiş olur. İkincisi, komplo teorileri mevcut sorunların içinde patinaj yapılarak çözüm yönünde hiçbir ilerleme sağlanamamasına yol açar. Nihayet, komplo teorileri, insan ve toplumun düşünme ve tefekkür kanallarını iptal ederek, farkında olmadan çok daha derinden çürüme ve çözülmeye neden olur.

 

            Komplo teorilerinin pek çok örneğini vermek mümkündür. En basitinden en kapsamlı olanına kadar, çoğu insanın farkında bile olmadığı ve belki de komplo olduğunu bile kabul etmeyeceği teoriler göstermek mümkündür. İyi bilindiği için Türkiye bağlamında birkaç örnek vermek yeterli olacaktır sanırım: Türkiye’deki entelektüellerin ve elitlerin aslında 'dönme' olduğu ve farklı isimler altında Müslüman gibi göründüğü iddiası. (Kendi çocukluğumda/gençliğimde yaygın olduğu için kafama kazınmış olan) Türkiye’de vali, profesör, hatta başbakan olmak için önce 'mason olmak' veya onlardan icazet almak gerektiği ya da içki içmeyen bir kişinin bu tür unvanları alamayacağı iddiası. Diğer yandan, Türkiye’deki tüm Müslümanların aslında Yeşil Kuşak projesinin oyuncusu oldukları ve Amerikan oyuncakları gibi görülmeleri gerektiği iddiası. Son dönemlerdeki popüler bir başka komplo teorisi de ‘beyaz Türkler-siyah Türkler’ ayırımıdır. Ve en güçlü komplo teorilerinden biri de; özellikle muhafazakar ve İslamcı kesimlerin yıllarca kullandıkları 'Siyonizm’in oyunu' ve 'Yahudi lobisinin' her şeyde ve her yerde etkili ve güçlü olduğu iddiası; dünyayı masonların ve Siyonistlerin yönettiği komplo teorisi.

  

            Bu örnekleri çoğaltabilir ve her birini uzun uzun tartışabilirim. Ama burada çok daha genel ve temel bir komplo teorisini kısaca analiz ederek iddiamı tamamlamak istiyorum. Bu da, Türkiye’deki ve bölgedeki tüm uluslararası ilişkilerin kaynaklarının, nedenlerinin, sorumluluklarının 'dışarıda', özellikle 'Batıda', Amerika’da, Avrupa’da, Rusya’da veya başka ülkede/devlette olduğu iddiasıdır. Kısmen tarihsel somut gerçekliklere dayansa bile, hem geçmişteki/tarihteki hem de günümüzdeki Türkiye, bölge ve kıta sorunlarının nedenlerini kendi öz kaynakları yerine uluslararası/dış kaynaklarda arayıp bulmak giderek yaygınlaşmış bir durumdur. Bu yaklaşımlar; örneğin Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasının nedenini, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını, Ortadoğu’daki kaos ve sorunları, nihayet mesela Suriye sorununu, Avrupalılara bağlamak, “emperyalistler”, “hainler”, “Amerikalılar”, “İngilizler”, “Almanlar”, “Fransızlar” gibi somut ve kesin faillere havale ederek işin içinden çıkmayı yeğler.

           

Bu kadar aktörü/faktörü merkeze yerleştiren bu komplo teoriler, bu sorunların içkin ve içerideki kaynaklarını ve nedenlerini pek nadiren hatırlar, öne çıkarır ve vurgular. Yukarıda sayılan tüm örneklerle ilgili yerel, toplumsal, bireysel ve zihinsel sorunların etkisini hiç gündeme getirmez. Söz konusu sorunlar ortaya çıkmadan önce dış aktörlerin niçin etili olmadığını, ama ortaya çıkarken niçin etkili olduğunu sorgulamaz. Somutlaştırmak gerekirse; Osmanlı imparatorluğu 13.-17. yüzyıl yükselme ve genişleme döneminde başarılı olurken dış güçlerin niçin engelleyemediğini, Osmanlılar Viyana’ya kadar giderken Fransızların, Almanların vs. Osmanlı'yı niçin durduramadığını, bu dönemde Osmanlıyı niçin parçalayıp bölemediğini sormaz; çünkü bu dönemde Osmanlı başarılıdır. Buna karşın, Osmanlının 18.yüzyıldan itibaren savaşlar kaybetmeye ve başarısız olmaya başlamasının nedenlerini sorgulamak, Osmanlının niçin kendini gelişen Avrupa ve dünya şartlarına uygun tedbirler almadığı veya yenilikler yapamadığını anlamaya çalışmak, 20. yüzyıla gelindiğinde tüm ekonomik, askeri, siyasi, mali ve sosyal göstergelerde Osmanlının karşılaştırmalı olarak ciddi zafiyet içinde olduğunu hesaba katmak hiç düşünülmez; II. Abdülhamid’in aslında bir İngiliz operasyonuyla düşürüldüğü üzerine teoriler üretilir. Bu teoriyi anlamlı kılmak için, II.Abdülhamid’in 33 yıllık sultanlığında hiç toprak kaybetmediği gibi bir iddia, somut 1877-1878 Rus savaşındaki en büyük toprak kayıpları göz ardı edilerek üretilir ve yaygınlaştırılır. Son yıllarda, Türkiye siyaseti, dış politikası, ekonomisi vd sorunlar veya Arap Baharı ile başlayan çöküş süreci için de benzeri komplo teorileri mevcuttur.

 

            Bu açıklamalar, Osmanlının çözülmesinde ve yıkılmasında dış aktörlerin etkisinin veya rolünün hiçbir şekilde ve oranda olmadığını iddia etmez. Elbette ki, ‘dış mihrakların' rolü vardır ve önemlidir; ancak tüm sorunu bunlara yüklemek ve/veya bunları birinci sıraya yerleştirmek gerçekler ile uyuşma-ma-ktadır. Doğru bir teori, Osmanlının yıkılmasında çok sayıda f/aktörün rol oynadığını ve bunların en önemli nedenlerinden birinin içerideki veya dışarıdaki etkiler olabileceğini ama diğer faktörlerin asla ihmal edilemeyeceği şeklinde bir açıklama olması gerekirken; komplo teorileri, diğer faktörleri tamamen görmezden gelip sadece dış mihraklara yoğunlaşmaktadır. Böyle olunca, içerideki sorunları konuşmaya, tartışmaya ve çözmeye gerek zaten yoktur. İçerideki sorumluların, sorunların, zafiyetlerin bu konularla bağlantısını yok sayarak tüm bunları kamufle etmekte veya temize çıkarmaktadır.

 

Son zamanlara mahsus bir başka komplo teorisi de ‘faiz lobisi iddiasıdır’. Teoriye göre, dünyadaki veya ülkedeki faiz lobisi Türkiye ekonomisin çökertmeye ve istikrarsızlık yaratarak siyaseti ve iktidarı sarsmaya çalışmaktadır. Bu iddiaya verilebilecek en kestirme cevap: Faiz lobisi sadece bugün değil, mevcut iktidarın güçlü olduğu geçen 15 yılda da zaten hep vardı ve Türkiye’nin ekonomik mucizeler yarattığı zaman da kar ve çıkar peşindeydi. Türkiye’nin çok iyi olduğu dönemlerde etkin ve aktif olmayan faiz lobisinin, ekonomide sıkıntılar doğmaya başlayınca niçin harekete geçtiğini anlamak zordur. Bunu ancak komplo teorisi açıklayabilir.

 

            Tartışmamızı klasik bir örnekle tamamlayalım: Tembel öğrenci veya genel öğrenci psikolojisinin, bir dersten iyi bir not aldığında kendisi tarafından ama başarısız bir not aldığında ise öğretmen (dış mihrak!) tarafından verildiği şeklindeki düşüncenin doğruluğu ne kadar geçerli ise, komplo teorilerinin doğruluğu ve geçerliliği de o kadardır diyebiliriz. Zira bu örnek, belki de tüm hayatımızı olumsuz şekillendiren en derin, yaygın, belirleyici ve etkili komplo teorilerin başında gelmektedir. Öğrencilerimiz, kendi sorunlarının öncelikle kendileriyle ilgili olduğunu anlamaya ve kabul ettirmeye başladığı anda yukarıdaki gibi komplo teorileri örneklerinden 'de' kurtulmaya başlayabiliriz. Bununla öğretmenleri/hocaları temiz çıkarmak gibi bir amacım yok; zira onlar da bu komplo teorilerinin bir yerinden durmuyor mu zaten? Elbette öğretmenler/hocalar da hata yapar, ama hiçbir öğretmenin ne “güneşi balçıkla sıvayabilmesi mümkündür” ne de “altının değeri ile hurda demirin değerini anlayamayacak kadar kötü niyetli veya beceriksiz olması”.

 

Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...

Kategori: Ramazan Gözen